15 step: bu şarkı fazlasıyla thom yorke'un solo albümünden kopup gelmiş albümün ilk şarkısı olarak ödüllendirilmiş gibi. jigsaw'a ilk single dedim ama bence bu da iyi bir çıkış şarkısı olabilir.
bodysnatchers: oldukça gaz ve hoş bir şarkı, biraz dinlemek gerekiyor, kulağa hoş geliyor ama ezberlemek biraz zaman alıcak gibi bunu.
nude: mutluluk kokan, şeffaf, sade, bulutlar üstünden dünyaya seslenen thom abim var bu şarkıda. buram buram kalite. güzel.
arpeggi: bu şarkı biçok insanın favorisi olmuş durumda daha şimdiden 2 dakkada yaptığım araştırmalara göre. bunu biraz daha dinlemek gerek, bana çok da alışıldık gelmedi, hani zor şarkılardan.
all i need: ve işte diğer şarkılar da güzel ama bu da ayrı. muhteşem bir trip-hop şarkısı. çok ama çok hoş...
faust arp: kısacık olmasına rağmen, hoş, kemanlı, one to three'li ,akustik gitarlı. bol bol çarpı 3 sözlü kısa ama tadımlık bişey.
reckoner: melodisi ritmi çok güzel bi şarkı, ama önceki versiyonuyla alakası yok, baştan söyleyelim, uyaralım...
house of cards: belki de albümde ortasına gelmeden es geçtiğim tek şarkı, kötü değil ama biraz sıktı beni, zaman vermedim ki aceleden, şarkının suçu yok, suç bende.
jigsaw falling into place: albümün en güzel şarkısı, favorim, son zamanlarda dinlediğim en nefis şarkı ünvanını aldı, muhteşem bir davul, bas, akustik gitar şarkısı. melodi süper, sözler çok hoş, thom'un sesi harika. ne diyeyim ki. bir şarkıda akustik gitar varsa illa ki güzel oluyo, ama bu şarkı uçmuş resmen, hızlı söylenilir ve kolay ezberlenir olması bu şarkıyı basit yapmıyor tam tersi kalitesine kalite katıyor. çok övdüm, çok dikkat edin buna.
videotape: bir exit music, bir street spirit elbette değil, ama hoş bir "hoşçakalın şimdilik" şarkısı. çok sevdiklerimden.
albüm beklediğimden çok daha hoş çıktı, kem küm demeyin, zaman tanıyın thom'gillere...
Labels: musika, sarı
6 comments
Monday, October 15
12 yaşından küçükler içinmiş. "siz beni yargılıyo musunuz ya", pislikler."lokmalarımı mı sayıyosunuz siz benim, aaahh!"
"kalitemi bozdurdunuz gene".
...
"oh my god, oh my god, oh my god"
=)
Labels: dizi, kahverengi, sarı
7 comments
Thursday, October 11
yok ermeni lobisi iyi çalışmış, biz ne yapsak boş da, 21'e karşılık 27 oy almışlar da, rte çok tepkiliymiş, uyarısını yapmış da, "bak bush sonu fena olur bu işin" demiş de.
herşeyi bırakın.
fransa nerdeyse tam 1 sene önce yasayı meclisten geçirdi, ne kadar tepkiliydi herkes, aman carrefour'a gitmeyelim citröen marka araba kullanmayalım, fransız mallarına boykot!
hani nerde, acaba ben mi göremiyorum?
bir de işin komiği fransa ile yapılan dış ticaret çok daha artmış bir durumda. tam son bir yıldır, yasa kabul edildiğinden beri... yani resmen kocaman bir ironi var ortada. acaba insanlar gerçekten kör mü, gerçekten "halkın sesi", "bıçkın delikanlı", "anadolu'nun bağrından kopup gelen" rte önderliğindeki hükümetin gerçekten dış politikada son derece zayıf olduğunu hakikaten kimse göremiyor mu ya.
bu dış ticaret bahsini de kim demiş. ermenistan başbakanı robert koçaryan demiş. "türkler böyle der, tepki gösterirler falan filan, ama iki gün üç gün sonra unuturlar" demiş.
işin komik yanı, adam haklı. öyle bi haklı ki. sözlüklerde, orda burda "fuck amerika, fuck armenia" yazarız, duvarlara "fransız mallarına boykot" yazarız, en geç 1 yıl sonra hepsini unuturuz, üstelik eskisinden de daha çok "bağımlı" oluruz.
aa, pardon, biz seçmiştik kelepçelerimizi değil mi bu yaz?
Özür Dilerim.
Labels: lacivert, ordan burdan
10 comments
Wednesday, October 10
yüzüme bakıcaksın.
elimde çatal kalmıştı.
tükürdüm yaratıldığını sanan zavallıların çengellerini.
beş tane kesik söyledi adımı.
tütsülerini yakmıştın,
beni bekliyordun mumların yağmurunda.
güldüm ve hep gülücem.
geçip gideni hiç geçmemiş sayamazsın.
unutmadım. unutmicam.
kafamı bozdurdun,
kanımı akıttım,
suratını saydım
ve çocuk kaldım yaşanmamış yıllarda.Labels: deli, depresyonizm, kırmızı
4 comments
Monday, October 8
öyle pis cümlelerim var ki, öyle ayıp, öyle müstehcen, öyle terbiyesiz, öyle pis, öyle şaşırtıcı; öyle kudurtucu, öyle yorucu, öyle rahatsız edici, öyle haksızca, öyle suçlu ama güçlü, öyle şöyle böyle , öyle hesapsız, öyle kitapsız, öyle olmadığım gibi, öyle "işte bu" der gibi; öyle ............ gibi!
susmak yok. kestim yara bantlarını house'un ve benim ağzımdan. başlıyoruz küfüre!
hiçbişey yok bundan sonra!
YOK!
.......................cam/cem!
o derece pisim bundan sonra !
Labels: deli, dizi, mavi
4 comments
Wednesday, October 3
bu akşam sanki seni hiç kaybetmemiş gibi hissetmek istedim. sanki 3 sene önce kendi ellerimle öldürdüğüm o iki insan biz değilmiş gibi, saçmasapan bir sahneden ibaretmiş gibi. sanki biz hep 3 sene boyunca rol yapıyomuşuz gibi olalım istedim.
sevgilim ve dostum
arkadaşım, aşkım
herşeyimdin sen
tam 3 sene geçti üstünden. aklımdan çıkmadı ki hiçbişey. tesadüfen gülmüştük, eğlenmiştik, ve en önemlisi "farkında olmadan" paylaşmıştık biçok şeyi. değerini anlayabilmem için seni kaybetmiş zorunda olmuşum gibi sanki. belki aramızda hiçbir zaman bu denli kötü bi olay geçmiş olmasaydı, benim için bu kadar özel olmicaktı hiçbişey. o zamanlar çok fazla tükettiğimiz bu şarkının iki parçası olucağımızı bilseydik, yine de sevebilir miydik birbirimizi? herkesten fazla. bilmiyorum. belki de birbirimize inanılmaz hassas olduğumuz, en çok değer verdiğimiz bir dönemde yaşamış olmak zorundaydık, tat kalması için, iz bırakması için sanki. tam 3 sene o kadar çok kızdım ve içerledim ki kendime. o çocuksu günlere bir tek bu olayı düzeltebilmek için giderdim. hatalarımın en büyüğü bu kadar büyük olmak zorunda mıydı ki? ilk başta ve sana karşı üstelik.
çok zaman geçti, gitti ikimizden
özür dilerim seni üzdüysem
sadece dinle, hiçbişey düşünmeden
"hiçbirşeyi değiştiremicekler olsalar bile"
bütün bunlar hiç gitmedi ki içimden
bilmiyorum. o kadar çok uğraştım ki bişeyler yapabilmeye. ama sanırım daha şimdi kabullenebildim. olmuyor. hiçbi şekilde de olamaz. sen farklıydın, ben farklıydım. 4 sene önce tanıştığımız halimizden o kadar uzağız ki artık.
ve sustum.
ve nokta koydum.
bu yazıyı da muhtemelen sana bizzat bu sitenin linkini vermediğim için okiyamicaksın ama bilmiyorum. gerçekten "biçok şeyi unuttuğun gerçeği" kadar çok özledim seni...
düşündüm
durdum
sordum
anlamadım
beraber yaptığımız şeyleri andım
seni son kez özledim
ve
bu yazıyı yazdım...
Labels: kırmızı
20 comments
Monday, October 1

hey dude, you're ma man, right
(:
Labels: dizi, sarı
4 comments